Çorum Evden Eve Nakliyat Alaca Evden Eve Nakliyat Bayat Evden Eve Nakliyat Boğazkale Evden Eve Nakliyat Dodurga Evden Eve Nakliyat Kargı Evden Eve Nakliyat İskilip Evden Eve Nakliyat Laçin Evden Eve Nakliyat Oğuzlar Evden Eve Nakliyat Mecitözü Evden Eve Nakliyat Çorum Evden Eve Nakliyat Osmançık Evden Eve Nakliyat Süngürlü Evden Eve Nakliyat Uğurludağ Evden Eve Nakliyat

petshop

Muğla escort

Ömer Sabri Kurşun
Köşe Yazarı
Ömer Sabri Kurşun
 

14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ

14 Şubat sevgililer günü birçok çiftin heyecanlandığı büyük bir merakla partnerinin onun için ne hazırladığını beklediği bir gündür. 14 Şubat günü bazıları için bir büyük heyecan, bazıları için hüsran. Kimi için sevdiklerine sevgisini paylaşmak için çok anlamlı bir gün. Kimi için keşkelerle ya da hayallerle hüzünlü, anlamsız bir gün. İnsanlık tarihi Âdem ve Havva ile başlar, insanlık tarihinin başlamasıyla var olan sevgi ve aşk Âdem ve Havva’yı sarmalamıştır. Allah’ın insanlığa bir hediyesi olan SEVGİ ve AŞK, insanlık tarihi var olduğu sürece de var olacaktır. Şimdi âşkı rafta bırakıp bir yıl boyunca rafta duran tozlanmış sevgiyi indirelim… Bunu bazıları hatırlamakta zorlanır, bazılarının da benim gibi her gün dilinde pelesenk bir türküdür ama türküyü dinleyen az olur ya da dinleyince umursamayan… Biz insanlar her anma, hatırlama kutlama günlerinde olduğu gibi bunu da genelde yılda bir kez hatırlarız nedense… Bu günün başlangıcı için gerek eski Roma dönemini işaret eden, gerekse Sanayi Devrimi sonrasını işaret eden hikâyeler bulunuyor. Kabul etmeliyiz ki her hikâyenin kendine has bir gerçekliği bulunuyor. Bu gerçekler için siz kalplerinizi okumalısınız?.. Bir rivayete göre; olay aslında Roma Katolik Kilisesine kadar gidiyor ve Valentine isimli bir din adamını anmak üzere kurgulanan bir bayram gününden kaynaklanıyor. Bu nedenle de Sevgililer Günü olarak bildiğimiz 14 Şubat birçok ülkede Aziz Valentin günü olarak kutlanıyor. İşin bir diğer ilginç tarafı Valentine isminin bazı kültürlerde ‘hoşlanılan kişi, sevgili’ anlamına geliyor olması. Özellikle günümüzde neredeyse aynı güne denk gelen pek çok kutlama yapılıyor. Sevgililer Günü her yıl tüm dünyada kutlanan popüler bir gündür. Her yıl sevgililer, eşler birbirlerine hediyeler alırlar. Jestler yaparak birbirlerine olan sevgilerini bir kez daha ifade ederler. Sevgi, aşk, sadakat, bağlılık gibi kavramları içerdiğinden evrensel bir gündür. İnsanın en temel duygusal ihtiyaçlarına karşılık geldiği için de neredeyse herkesin çokça benimsediği bir kavramdır. Sevgililer Günü’nün Türkiye’de popülerleşme süreci ise 2000’li yılların başında gerçekleşti. 90’lı yıllarda ise yalnızca belirli bir kesim tarafından kutlanıyordu. 90’lı yıllarda gazetelere verilen küçük ilanlarla kamuoyunun haberdar olduğu Sevgililer Günü, 2000’li yıllarda ise siyasi liderler ve ünlü isimlerin yaptığı kutlamalarla gündeme geldi. Anneler Günü’nden Dünya Kadınlar Günü’ne, Engelliler Günü’nden Öğretmenler Günü’ne kadar gerçekten anlamlı günler olduğu kadar, ‘ bu da kutlanacak bir gün mü?’ dedirten birçok anma ve kutlama günü var. Bazı özel insanları ve olayları anmak, anılarını gündemde tutmak ve gelecek kuşaklara aktarmak gerçekten önemli. Bazı günlerin bazı insanların ne kadar özel ve önemli olduğunu anlamamız için ayrıca önem taşıdığını kabul etmek gerek. Ancak neredeyse tüm önemli günlerin ortak bir noktası var, o da hediye almak… Yani bu günün ticari bir de boyutu vardır. Tüm dünyada markaların satışları artar. Sevgilisine, eşine hediye almak isteyen insanlar bu markaların reklam akınına uğrarlar. Sevgililer günü yaklaştığında bir nevi hediye seçme telaşı içine girerler. Aslında hediyenin kendisini sanki karşımızdaki kişiden çok daha merkezi, bir önemli bir konuma koymaya başlarız: “Acaba hediyemi beğenecek mi?” Peki sevgililer günü gerçekten de bu telaş üzerine mi kuruludur? Sizce de aşk ya da diğer deyişle sevginiz; ona hitap edişiniz, yardımınız, desteğiniz, adını söyleyişiniz, saçı başı dağınıkken, ter kokarken bile ona aşkla bakışınız, çok öfkeliyken bile onu kırma korkunuz, sizden farklı düşünmesine rağmen saygı duyuşunuz olabilir mi? Hediye almak işkence haline gelmeden sadece bir dokunuşla, bir öpücükle, bir sarılmayla, bir gülümsemeyle, bir sesle, bir mesajla, bir çiçekle ‘Benim için çok önemlisin, benim için çok özelsin’ diyebilmek mi? Sevgilinize, eşinize, beraber olduğunuz insana kendisini özel hissettirebiliyor musunuz? Klasik deyimle, ‘ben duyguların sadece bir güne sığdırılmasına ve kalıplaşmış özel günlere karşıyım.’ Diyenlerden de olabilirsiniz. Düşünceniz ve inancınız ne olursa olsun, sevgi gerçekten de hiçbir kalıba ve güne sığmayacak kadar anlamlı olmalı. Sorun o zaman kendinize, sadece bir güne sığdırmayı hafife aldığımız bu özel duyguları nasıl hissettiriyorsunuz sevdiğiniz insana? Sadece aldığınız hediye, o hediyeye ayırdığınız para, yaptığınız masraf mı belirleyecek sevginizin büyüklüğünü? Yoksa sevdiğiniz insanın hayatınızdaki yeri, onun hayatındaki yeriniz mi?. Sevginin bizlere neler kazandırdığını pek düşünmüyoruz. Sevgililer Günü çoğunlukla, birbirine hediye almak, akşam yemeğinde buluşmak, sohbet, haha hihi düzeyindeki birliktelik olarak algılanıyor… Anlamı unutuluyor… SEVGİ; bedenimizi, ruhumuzu hoşnut kılar, rahatlatır, kaslar gevşer, canlı ve sempatik bir görüntü veririz. İçimiz ve dışımız yalansızdır. Yalındır. SEVGİ; bize takdir, öğrenme, iyilik, yardımlaşma gibi manevi yolların kapısını açar. Yaşamın çilelerine karşı direncimiz artar. Yediklerimiz mide ve bedenimizi besler. Sevgi manevi dünyamızı besler. Sevgimiz Tanrı sevgisi olarak içimizde derinlere doğru kök saldıkça, sabır, şükür, huzur vesilesidir. Yaşamı, doğayı, tüm varlığı ve Tanrı’yı şükürle seven, kıskançlıktan, gururdan, kinden, olumsuz duygulardan korunur. Sevgi, yaşamda en çok özlenen, en çok konuşulan, üzerinde yazılar, şiirler, romanlar yazılan, sonsuzluğu simgeleyen bir konudur. Sevgi gerçek ise karşısına çıkanı ya esir alır veya büyük bir enerji ile kucaklar. Olumluya yönlendirir, iyiye dönüşümünü hızlandırır. Gerçek sevgide açıklanamayan bir büyü, güç vardır. Kaç yıldır beraber olursanız olun, sevgi hep yenilenmeye ihtiyaç duyar. Tüketilen pek çok şeye rağmen, hep yeniden var edilmelidir. Eğer Sevgililer Günü gelmeden bazı şeyleri gözden geçirmeydiyseniz bu günden itibaren yeniden gözden geçirmenizde fayda var derim. Birlikte olunan anlar azalmaya başlamışsa, sevgi sözcükleri daha az söylenir olmuşsa, tatlı sohbetler artık kısalıyorsa, el ele tutuşmak rafa kalktıysa, bir araya gelindiğinde sadece sorunlardan konuşuluyorsa biraz nefes vermek lazım ilişkiye. Biraz toparlanmak, iyileştirmek, soluk aldırmak, harekete geçmek zamanı gelmiştir. ‘Ben onu seviyorum zaten, söylemeye gerek yok, hareketlerimden anlaması lazım’ lar yetmiyor artık. Hareket kadar söze de ihtiyaç var, övgüye de ihtiyaç var, başkalarına gösterdiğiniz özenin kat kat fazlasına, dokunmaya, dokunulmaya, kocaman sarılmalara ihtiyaç var. ‘Bizden geçti artık’ değil, ‘bizim için her an önemli’ demeye ihtiyaç var. Âşkın yaşı yoktur, âşkın zamanı yoktur, aşkın ömrü yoktur. Âşkın birbirini seven iki kişiye ihtiyacı vardır… Mevlana demiş ki: “Âşkın hikâyesini, durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor.” Nazım Hikmet ise: “Kelebek misalidir âşk; Anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!” Demiş… Âşk, anlatılmaz yaşanır aslında. Sözlerle anlatmak çok zordur aşkı. Siz aşkı tarif eden bu sözleri okuyun ama yine de aşk hissettiklerinizdir ve hissettikleriniz başkası kelimelerle anlatamaz düşüncesindeyim. Bakın birçok aşk ve tarifi var sağda solda yazılmış. Bende sizlere bunları takdim edeyim istedim bu 14 Şubat günü. Neydi 14 Şubat?.. Diyorlar ki sevgililer günü… Peki, aşkın tarifi nedir?.. desem size böyle mi tarif ederdiniz… Tatlı yürek çarpıntısıdır, adeta şair olmaktır şiiri sevmesen bile, acı çekmektir nefes alırken dahi, gülen yüzün solmasıdır… İki gün haber alamayınca, kulağını tıkamaktır sevgilinin sesinden gayrısına… Korkmaktır bu duygunun şiddetinden, yüreğin üşürken bir tatlı söze sarmalanmaktır… Gurur duymaktır sevgi ve ilgisine, usta bir yalancı olmaktır başkasına, aniden kalbine kan pompalanmasıdır elini tuttuğunda, kendini kâinat güzeli sanmaktır kollarında, okşayan bakışlarıyla, olgunca sevebilmektir eksi ve artılarıyla, bazen de aşk ızdıraptır, çaresizce uğraşmaktır, boş yere kürek çekmektir, aşk gönüllü köleliktir… Bence tadında aşk sevginin en şerbetli halidir… Başlarda 5 gr aşk tozudur mutluluk. Kavrulmaya başladıkça pembeleşmeye başlar hoş koku yayar. Kararmaya başlayınca 3 gr atarsın sevgiden, kıvamını bulsun istenilen şekli alsın diye. Eksiklik alırsan tadından 2 gr özveri koyarsın içine lezzeti ile bağlasın seni diye. En sonun da son rötuşu yapar 1 gr koyarsın zamandan. Eşsiz bir kıvamla 10 gr olur karışımın sevgisi içinde lezzetin gönlünde tutkusu dilinde. Ancak zamanı iyi ayarlamalısın, vakti iyi hesaplamalısın. Taşırırsan zamanı olursa 2 gr işte o zaman denge bozulur haddinden fazla taşar ve tüm karışımın yok olur. Yenecek, tadılacak, keyif verecek hiç bir şey bulamazsın. Anlayacağın kâseni ve kaşığını doğru orantıda ayarlamalı, oranları iyi tutturmalı insan. Eğer iyi bir aşçı olacaksan tüm bunlara dikkat etmen gerekir... Birde Can Dündar’ın yazısı vardır Aşkın Tarifi üzerine ki bunu hepiniz bilirsiniz ve internette bulusunuz. O nedenle burada alıntı yapmayacağım onun sözlerini… Bir başkası ise şöyle yapmış Aşkın tarifini… Önce adına âşık denilen iki kişi bulunur, sonra bu âşıklara hayatlarının en güzel rüyaları kurdurulur, sonra yine aynı iki kişinin bu en güzel rüyayı kâbusa çevirmesi izlenir. Sonra arkalarından bir güzel ağlanır. Tanım; formata uymak için bile tanımlanamayan bir tariftir… Yahut da bu tutmazsa ikinci ve etkili yöntem şudur… Önce kendi halinde iki insanoğlu alınır ve suya yatırılıp bekletilir. Bu daha sonra elde edilmesi gereken "sudan çıkmış balık kıvamı" için çok önemlidir. İnsanlar beklerken harç hazırlanır. Harç malzemesinde şunlar olmalıdır.. Bir kutu imkânsızlık, Üç ölçek adrenalin, Bir tutam yalnızlık, 2 çorba kaşığı erotizm, İki çilkim romantizm; Hazırlanır ve bir kenara koyulur… İmkânsızlık sadece rengini salana kadar yalnızlıkla harmanlanır ve ayrıca bir kaba konur. Bir tepsiye erotizm ve romantizm çok sorgulanmadan karıştırılır, kulak memesi kıvamına gelince adrenalin ilave edilir ve iyice yayılır. Bir tutam gün batımı, az biraz deniz ya da çimen kokusu, biraz da yürek çarpıntısıyla tatlandırılır. Bir süredir bekletilmekte olan insancıklar önce hazırlanmış birinci harca batırılır sudan çıkmış balık kıvamına gelene kadar bulanır. Ardından sosu yerleştirilmiş tepsiye konulup kabarana kadar pişirilir. Sıcak tüketilmesi tavsiye edilir, soğuk hali bir şeye benzemez. Tek seferde bitiremediyseniz bir çuval incir ve gözyaşı eşliğinde alkolünün yanında servis edilmesi genel kanıya uygundur… Günümüz dünyası, insanlık ve özellikle ülkemiz barış, birlik, beraberlik, dayanışmaya en çok gereksinim duyduğu bir dönemden geçiyor. Bu aşılmazı çözmenin anahtarı SEVGİ kelimesinin anlamındadır. Ancak SEVGİYİ sadece 14 ŞUBAT'LARDA düşünmemeli, her gün yaşamalıyız. Seni seviyorum, iki kelimedir. İçinde dünyanın en yüce enerjisini taşır. Utanmadan, sıkılmadan, bıkmadan, bıktırmadan söyleyebilmeliyiz… Böyle günlerde amaç çiftlerin birbirini hatırlamasında bugünlerin aracı olması… İşte bu tarihlerde bizim için o araçlardan biri olmalı. Eğer ki siz bugünlere gerek kalmadan eşinizi hatırlayıp onu mutlu edebiliyorsanız hayatınıza renk katabiliyorsanız ne mutlu ki size ama bazı insanların aracıya yönlendirilmeye de ihtiyacı vardır… Sadece özel tarihlerde sevginizi göstermek zorunda da değilsiniz sevdiğiniz özlediğiniz hatırladığınız her an sevginizi göstermenizi öneriyorum ama eğer ki bunu yapamıyorsak bu özel tarihler bize sadece aracılık etsin. Sevdiğiniz insanın yüzünde ki gülümsemenin sebebi olun… Haydi iyi âşklar âşıklar, “14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN,” güzel bir 14 Şubat günü geçirmenizi diliyorum sevdiklerinizle birlikte sizlere… Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle… Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri, yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu, umutlu ve sağlıklı, içinde güzel günlerin olduğu bir hafta dilerim. Sevgi ve mutluluk gönül sofranızın baş tacı olsun... Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun... Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2024 - Perşembe

14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ

14 Şubat sevgililer günü birçok çiftin heyecanlandığı büyük bir merakla partnerinin onun için ne hazırladığını beklediği bir gündür.
14 Şubat günü bazıları için bir büyük heyecan, bazıları için hüsran.
Kimi için sevdiklerine sevgisini paylaşmak için çok anlamlı bir gün.
Kimi için keşkelerle ya da hayallerle hüzünlü, anlamsız bir gün.
İnsanlık tarihi Âdem ve Havva ile başlar, insanlık tarihinin başlamasıyla var olan sevgi ve aşk Âdem ve Havva’yı sarmalamıştır. Allah’ın insanlığa bir hediyesi olan SEVGİ ve AŞK, insanlık tarihi var olduğu sürece de var olacaktır.
Şimdi âşkı rafta bırakıp bir yıl boyunca rafta duran tozlanmış sevgiyi indirelim… Bunu bazıları hatırlamakta zorlanır, bazılarının da benim gibi her gün dilinde pelesenk bir türküdür ama türküyü dinleyen az olur ya da dinleyince umursamayan…
Biz insanlar her anma, hatırlama kutlama günlerinde olduğu gibi bunu da genelde yılda bir kez hatırlarız nedense…
Bu günün başlangıcı için gerek eski Roma dönemini işaret eden, gerekse Sanayi Devrimi sonrasını işaret eden hikâyeler bulunuyor. Kabul etmeliyiz ki her hikâyenin kendine has bir gerçekliği bulunuyor. Bu gerçekler için siz kalplerinizi okumalısınız?..
Bir rivayete göre; olay aslında Roma Katolik Kilisesine kadar gidiyor ve Valentine isimli bir din adamını anmak üzere kurgulanan bir bayram gününden kaynaklanıyor. Bu nedenle de Sevgililer Günü olarak bildiğimiz 14 Şubat birçok ülkede Aziz Valentin günü olarak kutlanıyor.
İşin bir diğer ilginç tarafı Valentine isminin bazı kültürlerde ‘hoşlanılan kişi, sevgili’ anlamına geliyor olması. Özellikle günümüzde neredeyse aynı güne denk gelen pek çok kutlama yapılıyor.
Sevgililer Günü her yıl tüm dünyada kutlanan popüler bir gündür. Her yıl sevgililer, eşler birbirlerine hediyeler alırlar. Jestler yaparak birbirlerine olan sevgilerini bir kez daha ifade ederler. Sevgi, aşk, sadakat, bağlılık gibi kavramları içerdiğinden evrensel bir gündür. İnsanın en temel duygusal ihtiyaçlarına karşılık geldiği için de neredeyse herkesin çokça benimsediği bir kavramdır.
Sevgililer Günü’nün Türkiye’de popülerleşme süreci ise 2000’li yılların başında gerçekleşti. 90’lı yıllarda ise yalnızca belirli bir kesim tarafından kutlanıyordu. 90’lı yıllarda gazetelere verilen küçük ilanlarla kamuoyunun haberdar olduğu Sevgililer Günü, 2000’li yıllarda ise siyasi liderler ve ünlü isimlerin yaptığı kutlamalarla gündeme geldi.
Anneler Günü’nden Dünya Kadınlar Günü’ne, Engelliler Günü’nden Öğretmenler Günü’ne kadar gerçekten anlamlı günler olduğu kadar, ‘ bu da kutlanacak bir gün mü?’ dedirten birçok anma ve kutlama günü var. Bazı özel insanları ve olayları anmak, anılarını gündemde tutmak ve gelecek kuşaklara aktarmak gerçekten önemli. Bazı günlerin bazı insanların ne kadar özel ve önemli olduğunu anlamamız için ayrıca önem taşıdığını kabul etmek gerek.
Ancak neredeyse tüm önemli günlerin ortak bir noktası var, o da hediye almak…
Yani bu günün ticari bir de boyutu vardır. Tüm dünyada markaların satışları artar. Sevgilisine, eşine hediye almak isteyen insanlar bu markaların reklam akınına uğrarlar. Sevgililer günü yaklaştığında bir nevi hediye seçme telaşı içine girerler. Aslında hediyenin kendisini sanki karşımızdaki kişiden çok daha merkezi, bir önemli bir konuma koymaya başlarız: “Acaba hediyemi beğenecek mi?” Peki sevgililer günü gerçekten de bu telaş üzerine mi kuruludur?
Sizce de aşk ya da diğer deyişle sevginiz; ona hitap edişiniz, yardımınız, desteğiniz, adını söyleyişiniz, saçı başı dağınıkken, ter kokarken bile ona aşkla bakışınız, çok öfkeliyken bile onu kırma korkunuz, sizden farklı düşünmesine rağmen saygı duyuşunuz olabilir mi?
Hediye almak işkence haline gelmeden sadece bir dokunuşla, bir öpücükle, bir sarılmayla, bir gülümsemeyle, bir sesle, bir mesajla, bir çiçekle ‘Benim için çok önemlisin, benim için çok özelsin’ diyebilmek mi?
Sevgilinize, eşinize, beraber olduğunuz insana kendisini özel hissettirebiliyor musunuz? Klasik deyimle, ‘ben duyguların sadece bir güne sığdırılmasına ve kalıplaşmış özel günlere karşıyım.’ Diyenlerden de olabilirsiniz. Düşünceniz ve inancınız ne olursa olsun, sevgi gerçekten de hiçbir kalıba ve güne sığmayacak kadar anlamlı olmalı. Sorun o zaman kendinize, sadece bir güne sığdırmayı hafife aldığımız bu özel duyguları nasıl hissettiriyorsunuz sevdiğiniz insana? Sadece aldığınız hediye, o hediyeye ayırdığınız para, yaptığınız masraf mı belirleyecek sevginizin büyüklüğünü? Yoksa sevdiğiniz insanın hayatınızdaki yeri, onun hayatındaki yeriniz mi?.
Sevginin bizlere neler kazandırdığını pek düşünmüyoruz. Sevgililer Günü çoğunlukla, birbirine hediye almak, akşam yemeğinde buluşmak, sohbet, haha hihi düzeyindeki birliktelik olarak algılanıyor… Anlamı unutuluyor…
SEVGİ; bedenimizi, ruhumuzu hoşnut kılar, rahatlatır, kaslar gevşer, canlı ve sempatik bir görüntü veririz. İçimiz ve dışımız yalansızdır. Yalındır.
SEVGİ; bize takdir, öğrenme, iyilik, yardımlaşma gibi manevi yolların kapısını açar. Yaşamın çilelerine karşı direncimiz artar.
Yediklerimiz mide ve bedenimizi besler. Sevgi manevi dünyamızı besler.
Sevgimiz Tanrı sevgisi olarak içimizde derinlere doğru kök saldıkça, sabır, şükür, huzur vesilesidir.
Yaşamı, doğayı, tüm varlığı ve Tanrı’yı şükürle seven, kıskançlıktan, gururdan, kinden, olumsuz duygulardan korunur.
Sevgi, yaşamda en çok özlenen, en çok konuşulan, üzerinde yazılar, şiirler, romanlar yazılan, sonsuzluğu simgeleyen bir konudur. Sevgi gerçek ise karşısına çıkanı ya esir alır veya büyük bir enerji ile kucaklar. Olumluya yönlendirir, iyiye dönüşümünü hızlandırır. Gerçek sevgide açıklanamayan bir büyü, güç vardır.
Kaç yıldır beraber olursanız olun, sevgi hep yenilenmeye ihtiyaç duyar. Tüketilen pek çok şeye rağmen, hep yeniden var edilmelidir.
Eğer Sevgililer Günü gelmeden bazı şeyleri gözden geçirmeydiyseniz bu günden itibaren yeniden gözden geçirmenizde fayda var derim.
Birlikte olunan anlar azalmaya başlamışsa, sevgi sözcükleri daha az söylenir olmuşsa, tatlı sohbetler artık kısalıyorsa, el ele tutuşmak rafa kalktıysa, bir araya gelindiğinde sadece sorunlardan konuşuluyorsa biraz nefes vermek lazım ilişkiye. Biraz toparlanmak, iyileştirmek, soluk aldırmak, harekete geçmek zamanı gelmiştir. ‘Ben onu seviyorum zaten, söylemeye gerek yok, hareketlerimden anlaması lazım’ lar yetmiyor artık. Hareket kadar söze de ihtiyaç var, övgüye de ihtiyaç var, başkalarına gösterdiğiniz özenin kat kat fazlasına, dokunmaya, dokunulmaya, kocaman sarılmalara ihtiyaç var. ‘Bizden geçti artık’ değil, ‘bizim için her an önemli’ demeye ihtiyaç var.
Âşkın yaşı yoktur, âşkın zamanı yoktur, aşkın ömrü yoktur.
Âşkın birbirini seven iki kişiye ihtiyacı vardır…
Mevlana demiş ki:
“Âşkın hikâyesini, durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor.”
Nazım Hikmet ise:
“Kelebek misalidir âşk; Anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!” Demiş…
Âşk, anlatılmaz yaşanır aslında.
Sözlerle anlatmak çok zordur aşkı. Siz aşkı tarif eden bu sözleri okuyun ama yine de aşk hissettiklerinizdir ve hissettikleriniz başkası kelimelerle anlatamaz düşüncesindeyim.
Bakın birçok aşk ve tarifi var sağda solda yazılmış. Bende sizlere bunları takdim edeyim istedim bu 14 Şubat günü. Neydi 14 Şubat?.. Diyorlar ki sevgililer günü…
Peki, aşkın tarifi nedir?.. desem size böyle mi tarif ederdiniz…
Tatlı yürek çarpıntısıdır, adeta şair olmaktır şiiri sevmesen bile, acı çekmektir nefes alırken dahi, gülen yüzün solmasıdır…
İki gün haber alamayınca, kulağını tıkamaktır sevgilinin sesinden gayrısına… Korkmaktır bu duygunun şiddetinden, yüreğin üşürken bir tatlı söze sarmalanmaktır…
Gurur duymaktır sevgi ve ilgisine, usta bir yalancı olmaktır başkasına, aniden kalbine kan pompalanmasıdır elini tuttuğunda, kendini kâinat güzeli sanmaktır kollarında, okşayan bakışlarıyla, olgunca sevebilmektir eksi ve artılarıyla, bazen de aşk ızdıraptır, çaresizce uğraşmaktır, boş yere kürek çekmektir, aşk gönüllü köleliktir…
Bence tadında aşk sevginin en şerbetli halidir…
Başlarda 5 gr aşk tozudur mutluluk. Kavrulmaya başladıkça pembeleşmeye başlar hoş koku yayar. Kararmaya başlayınca 3 gr atarsın sevgiden, kıvamını bulsun istenilen şekli alsın diye.
Eksiklik alırsan tadından 2 gr özveri koyarsın içine lezzeti ile bağlasın seni diye.
En sonun da son rötuşu yapar 1 gr koyarsın zamandan.
Eşsiz bir kıvamla 10 gr olur karışımın sevgisi içinde lezzetin gönlünde tutkusu dilinde.
Ancak zamanı iyi ayarlamalısın, vakti iyi hesaplamalısın.
Taşırırsan zamanı olursa 2 gr işte o zaman denge bozulur haddinden fazla taşar ve tüm karışımın yok olur.
Yenecek, tadılacak, keyif verecek hiç bir şey bulamazsın. Anlayacağın kâseni ve kaşığını doğru orantıda ayarlamalı, oranları iyi tutturmalı insan. Eğer iyi bir aşçı olacaksan tüm bunlara dikkat etmen gerekir...
Birde Can Dündar’ın yazısı vardır Aşkın Tarifi üzerine ki bunu hepiniz bilirsiniz ve internette bulusunuz. O nedenle burada alıntı yapmayacağım onun sözlerini…
Bir başkası ise şöyle yapmış Aşkın tarifini…
Önce adına âşık denilen iki kişi bulunur, sonra bu âşıklara hayatlarının en güzel rüyaları kurdurulur, sonra yine aynı iki kişinin bu en güzel rüyayı kâbusa çevirmesi izlenir.
Sonra arkalarından bir güzel ağlanır.
Tanım; formata uymak için bile tanımlanamayan bir tariftir…
Yahut da bu tutmazsa ikinci ve etkili yöntem şudur…
Önce kendi halinde iki insanoğlu alınır ve suya yatırılıp bekletilir. Bu daha sonra elde edilmesi gereken "sudan çıkmış balık kıvamı" için çok önemlidir.
İnsanlar beklerken harç hazırlanır.
Harç malzemesinde şunlar olmalıdır..
Bir kutu imkânsızlık,
Üç ölçek adrenalin,
Bir tutam yalnızlık,
2 çorba kaşığı erotizm,
İki çilkim romantizm;
Hazırlanır ve bir kenara koyulur…
İmkânsızlık sadece rengini salana kadar yalnızlıkla harmanlanır ve ayrıca bir kaba konur. Bir tepsiye erotizm ve romantizm çok sorgulanmadan karıştırılır, kulak memesi kıvamına gelince adrenalin ilave edilir ve iyice yayılır. Bir tutam gün batımı, az biraz deniz ya da çimen kokusu, biraz da yürek çarpıntısıyla tatlandırılır.
Bir süredir bekletilmekte olan insancıklar önce hazırlanmış birinci harca batırılır sudan çıkmış balık kıvamına gelene kadar bulanır. Ardından sosu yerleştirilmiş tepsiye konulup kabarana kadar pişirilir. Sıcak tüketilmesi tavsiye edilir, soğuk hali bir şeye benzemez. Tek seferde bitiremediyseniz bir çuval incir ve gözyaşı eşliğinde alkolünün yanında servis edilmesi genel kanıya uygundur…
Günümüz dünyası, insanlık ve özellikle ülkemiz barış, birlik, beraberlik, dayanışmaya en çok gereksinim duyduğu bir dönemden geçiyor. Bu aşılmazı çözmenin anahtarı SEVGİ kelimesinin anlamındadır. Ancak SEVGİYİ sadece 14 ŞUBAT'LARDA düşünmemeli, her gün yaşamalıyız.
Seni seviyorum, iki kelimedir. İçinde dünyanın en yüce enerjisini taşır. Utanmadan, sıkılmadan, bıkmadan, bıktırmadan söyleyebilmeliyiz…
Böyle günlerde amaç çiftlerin birbirini hatırlamasında bugünlerin aracı olması…
İşte bu tarihlerde bizim için o araçlardan biri olmalı.
Eğer ki siz bugünlere gerek kalmadan eşinizi hatırlayıp onu mutlu edebiliyorsanız hayatınıza renk katabiliyorsanız ne mutlu ki size ama bazı insanların aracıya yönlendirilmeye de ihtiyacı vardır…
Sadece özel tarihlerde sevginizi göstermek zorunda da değilsiniz sevdiğiniz özlediğiniz hatırladığınız her an sevginizi göstermenizi öneriyorum ama eğer ki bunu yapamıyorsak bu özel tarihler bize sadece aracılık etsin. Sevdiğiniz insanın yüzünde ki gülümsemenin sebebi olun…
Haydi iyi âşklar âşıklar, “14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN,” güzel bir 14 Şubat günü geçirmenizi diliyorum sevdiklerinizle birlikte sizlere…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri, yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu, umutlu ve sağlıklı, içinde güzel günlerin olduğu bir hafta dilerim. Sevgi ve mutluluk gönül sofranızın baş tacı olsun... Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun...
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve boradair.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.